Gayrimenkul (taşınmaz) hukuku kapsamında aşağıda sayılan konular ve sayılmayan diğer tüm konularla ilgili olarak İHS Hukuk & Danışmanlık ile iletişime geçebilir, hukuki destek ve profesyonel yardım talep edebilirsiniz.
Gayrimenkul (taşınmaz) hukuku kapsamında aşağıda sayılan konular ve sayılmayan diğer tüm konularla ilgili olarak İHS Hukuk & Danışmanlık ile iletişime geçebilir, hukuki destek ve profesyonel yardım talep edebilirsiniz.
Mülkiyet hakkı anayasayla koruma altına alınmış temel haklardandır. Anayasanın 35. maddesine göre; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere mülkiyet hakkının kısıtlanması iki şartın birlikte varlığına bağlanmıştır. Bu şartlardan birincisi kamu yararının varlığı, ikincisi ise yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğidir. Kamulaştırma işlemi de bu şartları haiz bir sınırlandırmadır.
Mülkiyet hakkı anayasayla koruma altına alınmış temel haklardandır. Anayasanın 35. maddesine göre; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere mülkiyet hakkının kısıtlanması iki şartın birlikte varlığına bağlanmıştır. Bu şartlardan birincisi kamu yararının varlığı, ikincisi ise yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğidir. Kamulaştırma işlemi de bu şartları haiz bir sınırlandırmadır.
İdarenin usulüne uygun kamulaştırma yapmadan önce özel kişinin taşınmazına el koyması hali kamulaştırmasız el atmadır. Bir başka deyişle, idarenin özel hukuk kişilerine ait taşınmaza fiili olarak tamamen veya kısmen el koyması kamulaştırmasız el atmadır.
İdarenin bu haksız eylemine karşı özel hukuk kişilerinin (vatandaşların ve şirket, dernek gibi özel hukuk kişilerinin) kullanabileceği yasal yollar bulunmaktadır. Kişilerin kamulaştırmasız el atma karşısında kullanabileceği yollardan biri, zararın tazmini, bir diğer deyişle maddi tazminattır. İdarenin özel mülkiyete ait taşınmaza TAMAMEN VEYA KISMEN (bir kısmına) müdahale etmesi kamulaştırmasız el atmanın konusunu oluşturmaktadır. İdareden kasıt örneğin Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM), Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ), Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ), Belediyeler, Köy İşleri Genel Müdürlüğü, İl Özel İdaresi, tüm bakanlıklar, tüm devlet üniversiteleri, ASKİ İSKİ gibi su ve kanalizasyon işleri kurumları, Türk Telekom, BOTAŞ, TPAO gibi tüm devlet kurumlarıdır. Taşınmaz sahibi (gayrimenkul sahibi) kişiler ise; gerçek kişiler (vatandaşlar veya yabancı kişiler) ve özel hukuk tüzel kişilikleridir (şirket, dernek ve vakıflar).
El atma ise; örneğin yol geçirme, köprü geçirme gibi tüm bayındırlık faaliyetleri, elektrik veya herhangi başka direk koyma, elektrik teli geçirme, trafo koyma, kaldırım yapma, su veya kanalizasyon borusu geçirme, doğal gaz veya petrol borusu geçirme, petrol kuyusu açma, internet veya telefon dağıtım kutusu konulması gibi tüm durumlardır. Taşınmaz (gayrimenkul) maliki taşınmazın altına ve üstüne de sahiptir. Yani taşınmazın altından boru geçirilmesi, kablo geçirilmesi de bir el atma olduğu gibi, taşınmazın (gayrimenkulün) üstünden elektrik kabloları, telefon kabloları geçirilmesi de bir el atma olup taşınmaz (gayrimenkul) sahibine (malike) aşağıda belirtilen davaları açma hakkını vermektedir.
Kamulaştırmasız el atma sonucunda vatandaşların ve özel hukuk tüzel kişilerinin iki hukuki yolu bulunmaktadır. Bu yollar; müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) ve kamulaştırmasız el atma tazminatı (bedel davası) talebidir.
Müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) davasında idare, taşınmaza ait tüm müdahalelerini kaldırmakta, taşınmazı müdahaleden önceki haline getirmektedir.
Paylı veya elbirliğiyle mülkiyette, paydaşlardan (hissedarlardan) her biri bu davayı açabilmektedir.
Bedel davasında (tazminat davası) ise taşınmaz sahibi kişi (vatandaş veya özel hukuk kişisi), el atılan, müdahale edilen taşınmazın bedelini idareden isteyebilir. Bir başka deyişle el atılan taşınmazın rayiç bedeli idareden tahsil edilebilir. Bu durumda el atılan yer tapuda idare lehine tescil edilir.
Kamulaştırmasız el atma sonucunda yukarıdaki davalarla birlikte ecrimisil (kira) veya tazminat davası da açılabilir. Bu davada taşınmaz sahibi kişiler, taşınmaza el atan idareden, el attığı süre kadar taşınmazın rayiç (piyasa değerindeki) kira bedelini talep etmektedirler.
Tüm bu davalarla birlikte ayrıca maddi tazminat davası açılabilmektedir.
Maddi tazminat davasının açılabilmesi için, idarenin el atması neticesinde taşınmaz sahibinin ayrıca zarara uğraması gerekmektedir. Örneğin; ekili arazisine idare tarafından yol geçirilmesi halinde taşınmaz maliki, ürün zarar gördüğü için ayrıca zarar etmektedir. Ürünlerinden elde edeceği gelirden de yoksun kalındığı için yukarıdaki tüm davalarla birlikte bu dava da açılabilmektedir.
Kamulaştırma Kanunu için mevzuat sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Ayrıntılı makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Kamulaştırma davasına ilişkin yazımızı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Ecrimisil tazminatına (haksız işgal tazminatına) ilişkin yazımızı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Mülkiyet hakkı anayasayla koruma altına alınmış temel haklardandır. Anayasanın 35. maddesine göre; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere mülkiyet hakkının kısıtlanması iki şartın birlikte varlığına bağlanmıştır. Bu şartlardan birincisi kamu yararının varlığı, ikincisi ise yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğidir. İşte kamulaştırma işlemi de bu şartları haiz bir sınırlandırmadır.
Mülkiyet hakkı anayasayla koruma altına alınmış temel haklardandır. Anayasanın 35. maddesine göre; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.” Madde metninden de anlaşılacağı üzere mülkiyet hakkının kısıtlanması iki şartın birlikte varlığına bağlanmıştır. Bu şartlardan birincisi kamu yararının varlığı, ikincisi ise yalnızca kanunla sınırlandırılabileceğidir. İşte kamulaştırma işlemi de bu şartları haiz bir sınırlandırmadır.
İdare, kamu hizmetinin yürütülmesi için mal edinmek zorundadır. Mal edinmeyi ise temel olarak iki yolla yapmaktadır. Bunlardan birincisi anlaşarak satın almak, bir diğeri ise kamu gücünü kullanarak zorla satın almak, yani kamulaştırmaktır.
Kamulaştırma ile devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleri, özel hukuk tüzel kişiliklerine (gerçek kişiler, yani vatandaşlar ve yabancılar ile özel hukuk tüzel kişilikleri, yani dernek, vakıf ve şirketler) ait malları zora dayanarak ve bedelini ödeyerek ele geçirmektedir. Taşınmazların sadece bir kısmı kamulaştırılabileceği gibi tamamı da kamulaştırılabilir. Bununla birlikte yalnızca irtifak hakkı kurulmak suretiyle de kamulaştırma yapılabilir.
İrtifak hakkı, kullanma veya yararlanma hakkıdır. Örneğin enerji nakil hattı için taşınmazın satın alınması yerine irtifak hakkı tesis edilmektedir. Bir diğer deyişle elektrik tellerinin taşınmaz üzerinden geçmesi için taşınmaz (gayrimenkul) satın alınmamakta, yalnızca irtifak hakkı (elektrik teli geçirme hakkı) satın alınmaktadır. İdareden kasıt örneğin Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM), Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ), Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ), Belediyeler, Köy İşleri Genel Müdürlüğü, İl Özel İdaresi, tüm bakanlıklar, tüm devlet üniversiteleri, ASKİ İSKİ gibi su ve kanalizasyon işleri kurumları, Türk Telekom, BOTAŞ, TPAO gibi tüm devlet kurumlarıdır. Taşınmaz sahibi (gayrimenkul sahibi) kişiler ise; gerçek kişiler (vatandaşlar veya yabancı kişiler) ve özel hukuk tüzel kişilikleridir (şirket, dernek ve vakıflar).
Kamulaştırma yapılabilmesinin bazı şartları vardır. Bu şartlar; kamu yararının varlığı, sadece devlet ve diğer kamu tüzel kişilikleri tarafından yapılabileceği, istisnaları olmakla birlikte kamulaştırılacak taşınmazın (gayrimenkulün) bedelinin peşin ödenmesi, kanunda yazan usul ve esaslara uygun olmasıdır.
Bu şartlardan birinin mevcut olmaması halinde kamulaştırma genel olarak mümkün değildir.
Kamulaştırma yapılmadan önce hazırlık aşamasında, kamulaştırma yapacak idari kurum, kamulaştırma yapılacak taşınmaz (gayrimenkul) sahibinin (malikinin) bilgilerini toplar. Daha sonra idare, tapu müdürlüğüne kamulaştırma yapılacağına dair şerh düşmesi için bilgi verir. Kamulaştırma yapacak idare, öncelikle taşınmazı (gayrimenkulü) sahibinden (malikinden) satın alma usulünü yerine getirir. İdare, kamulaştırma yapılacak taşınmazın (gayrimenkulün) değerinin tespiti için komisyon oluşturur. İdarenin satın alma isteği, taşınmaz (gayrimenkul) sahibine (malikine) yazılı ve resmi yolla (iadeli taahhütlü mektup, tebligat, elektronik tebligat gibi) bildirilir ve malikin 15 gün içerisinde idareye başvurması istenir. Malikin idareye başvurması halinde uzlaşma görüşmelerine başlanır. Taşınmaz (gayrimenkul) sahibi (maliki), bu isteğe uymayıp idareyle iletişime geçmeyebileceği gibi iletişime geçmesi halinde anlaşmak zorunda değildir.
Satın alma usulünün başarısız olması halinde (malikin görüşmelere gitmemesi veya gitmesine rağmen uzlaşmanın gerçekleşmemesi halinde) idarece taşınmazın değerinin tespiti için dava açılır. Dava sonucunda taşınmazın (gayrimenkulün) bedeli mahkemece belirlenir ve bedelin taşınmaz (gayrimenkul) malikine (sahibine) verilmesiyle birlikte taşınmazın idare lehine tesciline karar verilir.
Kamulaştırma kanunu için buraya tıklayabilirsiniz.
Ayrıntılı makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Kamulaştırmasız el atmaya ilişkin yazımızı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Ecrimisil tazminatına (haksız işgal tazminatına) ilişkin yazımızı incelemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Ecrimisil alacağı; zilyet olmayan malikin, yani eşyanın kullanılmasında hakkı olan ancak kendisine ait olan eşyanın başkası tarafından kullanıldığı malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten, yani maliki olmadığı eşyadan yararlanan kişiden isteyebildiği bir tazminattır.
Örneğin; sahibi olduğunuz araç bir süre haksız ve izinsiz şekilde başka biri tarafından kullanılmışsa, aracın sahibinin aracı kullanan kişiden isteyeceği tazminat, ecrimisil alacağıdır (haksız işgal tazminatı veya kullanma tazminatı da denilmektedir).
Ecrimisil alacağı; zilyet olmayan malikin, yani eşyanın kullanılmasında hakkı olan ancak kendisine ait olan eşyanın başkası tarafından kullanıldığı malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten, yani maliki olmadığı eşyadan yararlanan kişiden isteyebildiği bir tazminattır.
Örneğin; sahibi olduğunuz araç bir süre haksız ve izinsiz şekilde başka biri tarafından kullanılmışsa, aracın sahibinin aracı kullanan kişiden isteyeceği tazminat, ecrimisil alacağıdır (haksız işgal tazminatı veya kullanma tazminatı da denilmektedir).
Yine maliki (sahibi) olduğunuz taşınmazın (arazinin, tarla veya bahçenin) başka biri tarafından haksız ve izinsiz bir şekilde kullanılması neticesinde, malikin (taşınmaz sahibinin), araziyi (tarlayı veya bahçeyi) izinsiz ve haksız bir şekilde kullanan kişiden talep edebileceği alacak ecrimisil tazminatı, haksız işgal tazminatı, kullanma tazminatıdır.
Maliki olduğunuz taşınmazın (arsa, arazi, tarla, bahçe veya bağımsız bölüm – daire, müstakil ev gibi) idare (devlet veya diğer kamu tüzel kişilikleri) tarafından haksız ve izinsiz bir şekilde kullanılması durumunda (örneğin yol geçirmek, elektrik direği koymak, kaldırım yapmak, elektrik teli geçirmek, trafo koymak gibi), idareden ecrimisil tazminatı (haksız işgal tazminatı, kullanma tazminatı) talep edilebilmektedir. Bu durumda ecrimisil tazminatı, kamulaştırmasız el atma bedel alacağı veya müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) davasından ayrı bir dava olarak açılabilmekte ve ayrı bir alacak talebi olarak idareden istenebilmektedir.
Ecrimisil tazminatının en az kısmını kira geliri, en üst kısmını ise tam gelir kaybı oluşturmaktadır. Bir diğer deyişle; ecrimisil tazminatı, kira gelir miktarı ve tam gelir kaybı miktarı arasındadır.
Kötüniyetli zilyet; zilyetliğinin haksız olduğunu bilen veya bilmesi gereken kişidir. Zilyetlik ise, bir malı elinde bulundurma ve kullanabilme durumudur. Kötüniyetli zilyet; bir malı elinde bulundurup kullanan, ancak bu malın başkasına ait olduğunu bilen veya gerekli dikkat ve özeni yerine getirmesi halinde bilebilecek kişidir.
Örneğin; boş olan (üzerinde yapı veya ekin, ağaç olmayan) bir araziyi (tarla veya bahçeyi) kullanıp eken veya üzerine yapı (bina, konteyner, baraka gibi) kuran kişi kötüniyetli zilyettir. Bu kişi boş arazinin kendisine ait olmadığını, başkasına ait olduğunu bilmelidir veya bilmektedir. Bu durum kişiyi kötüniyetli kılmaktadır. Bununla birlikte araziyi kullanması (ekmesi veya yapı inşa etmesi) bu kişiyi kötüniyetli zilyet yapmaktadır. Bu durumda arazinin asıl maliki (sahibi), arazisini haksız ve izinsiz bir şekilde kullanan kişiden alacak talep edebilmektedir. İşte bu alacağa ecrimisil tazminatı, haksız işgal tazminatı veya kullanma tazminatı denilmektedir.
Yine kendisine ait olmadığını bildiği veya bilebilecek durumda olan kişinin bir aracı (araba, iş makinesi, iş aleti gibi) haksız ve izinsiz bir şekilde kullanması da, aracın sahibine ecrimisil tazminatı talep etme hakkı vermektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere ecrimisil tazminatı talebiyle birlikte müdahalenin men’i (el atmanın önlenmesi) veya eşyanın geri verilmesi de talep edilebilmektedir.
Yani arazi sahibi, kötüniyetli zilyedin (arazisini kullanan kişinin) araziden çıkmasını isteyebileceği gibi kullandığı sürenin de ecrimisil tazminatını isteyebilmektedir.
Yine araç sahibi kötüniyetli zilyetten (aracı haksız ve izinsiz bir şekilde kullanan kişiden) aracın kullanımını bırakmasını (müdahalenin men’i, el atmanın önlenmesi) isteyebileceği gibi, aracın kullanıldığı süre zarfındaki ecrimisil tazminatını da talep edebilecektir.
Bütün bunlarla birlikte kötüniyetli zilyedin (haksız yere eşyayı kullanan kişinin) vermiş olduğu zararlar da tazminat konusu olup, malik tarafından talep edilebilmektedir.
Bu konuya ilişkin ayrıntılı makaleye buradan ulaşabilirsiniz.
İzale-i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davası, paylı veya elbirliği mülkiyetiyle birden fazla paydaşın – ortağın sahip olduğu taşınır veya taşınmaz (gayrimenkul) malın ortaklığının sona erdirilmesiyle münferid malikliğin (sahipliğin) oluşmasına imkan veren dava türüdür.
İzale-i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davası, paylı veya elbirliği mülkiyetiyle birden fazla paydaşın – ortağın sahip olduğu taşınır veya taşınmaz (gayrimenkul) malın ortaklığının sona erdirilmesiyle münferid malikliğin (sahipliğin) oluşmasına imkan veren dava türüdür.
Paylı mülkiyet; birden fazla kişinin maddi olarak bölünmemiş (örneğin araç veya bağımsız bölüm daire, ev, mesken ya da arsa, tarla, bahçe gibi taşınmazlar) taşınır veya taşınmaz (gayrimenkul) malların paylarına malik (sahip) olma imkanı verilen mülkiyet türüdür. Aksi belirtilmedikçe her pay eşit miktardadır.
Örneğin, bir arabanın maddi olarak bölünmesi imkansızdır. Bu arabaya sahip iki kişi varsa, bu kişilerin mülkiyeti paylı mülkiyet olabilir. Yine bir taşınmaz (tarla, ev veya arsa gibi) fiziki (maddi) olarak bölünmemiş ve maliki birden fazla kişiyse, bu mülkiyet de paylı mülkiyet olabilir. Aksi belirtilmedikçe paylar eşit miktardır.
Paylı mülkiyet sahibi kişi, PAYI ÜZERİNDE serbestçe tasarruf edebilir (işlem yapabilir). Bir diğer deyişle diğer paydaşların (ortakların, maliklerin) iznini alması gerekmemektedir. Tasarruftan kasıt; örneğin satım işlemi, haciz, rehin, ipotek işlemlerini gerçekleştirebilmesidir. Elbirliği mülkiyetinde ise; yine paylı mülkiyette olduğu gibi birden fazla paydaş (ortak, malik) mevcut olup, bu maliklerin mülkiyet hak ve yetkisi tüm mal üzerindedir. Bir diğer deyişle mülkiyet hakkı paylara ayrılmamış, tüm maliklerin (sahiplerin, ortakların) mülkiyet hakkı eşyanın (taşınır veya taşınmaz, araç, araba, arsa, ev, arazi, tarla veya bahçe gibi) tümü üzerindedir.
Yukarıda belirtilen nedenden ötürü, ortakların (sahiplerin, maliklerin) her biri kendi paylarına karşılık gelen mülkiyet üzerinde, paylı mülkiyettekinin aksine serbestçe tasarruf edememektedir. Tasarruftan kasıt, örneğin ortaklardan biri, malın kendi payına düşen kısmını satamaz, haciz veremez, rehin veya ipotek kuramaz.
Elbirliğiyle mülkiyetin kaynağı kanun veya kanunun öngördüğü sözleşmedir. Elbirliği mülkiyetin en tipik örneği, mirasçılar arasında kurulan mülkiyettir. Bu mülkiyet kanun gereği elbirliği mülkiyetidir. Bir diğer deyişle mirasçıların her biri payı üzerinde serbestçe tasarruf edemez, payını satamaz, haciz koyduramaz, rehin veya ipotek veremez. Mirasçılar ancak birlikte tasarrufta (satım, haciz, rehin gibi) bulunabilir.
Mirasçılardan her biri, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete geçirilmesini talep edebilmektedir. Böylece mirasçıların her biri, mallar üzerindeki mülkiyeti paylı mülkiyete çevirerek, diğer paydaşlardan (ortaklardan, maliklerden) izin veya rıza almadan tasarrufta bulunabilir (satım yapabilir, rehin veya ipotek kurabilir, haciz koydurabilir.). Bu paylaştırma payın belirlenmesi şeklinde olabileceği gibi, malların satılarak paraya çevrilmesi ve mirasçılara dağıtılması şeklinde de olabilir. Bu davaya izale – i şüyu (ortaklığın giderilmesi davası) denilmektedir.
Elbirliği ile mülkiyetin paylaştırılması paylı mülkiyetin paylaştırılmasıyla aynı nitelikte olup yazı devamında paylı mülkiyetin paylaştırılması anlatılmıştır.
Paylı mülkiyetin paylaştırılması, ortaklardan (paydaşlardan, maliklerden) her birinin talebiyle gerçekleşebilmektedir. Paydaş (ortak, malik, sahip) malın payının kendisine verilmesini talep edebilir. Örneğin bir tarlanın, arazinin arsanın veya bahçenin BÖLÜNEREK kendi payına düşen kısmın kendisine verilmesini talep edebilir. Bu bölünmenin sağlanabilmesi için malın bölünebilir olması gerekmektedir.
Bölünemeyen malların maddi olarak (fiziki olarak) bölünerek paylaştırılması mümkün değildir. Örneğin bir arabanın paydaşı, arabanın bölünerek kendi payına düşen kısmının kendisine verilmesini talep edemez. Bu durumda ancak MALIN SATILARAK SATIŞ BEDELİ ÜZERİNDEKİ PAYININ kendisine verilmesini talep edebilir.
Paydaş (malik, ortak, sahip) bölünebilir mallarda da (arsa, arazi, bahçe, tarla gibi) malın bölünerek payına düşen kısmın kendisine verilmesini isteyebileceği gibi malın satılarak satım bedelinden payına düşen kısmın kendisine verilmesini de talep edebilir. Ancak bölünmenin mümkün olduğu durumlarda öncelikle satım istenemez. Malın bölünebilir olması, ancak bölünmesi halinde ekonomik değerinin yitirilmesi halinde de bölünmeye (aynen taksim) karar verilmez. Mal satılarak satım değeri paydaşlar arasında paylaştırılır. Örneğin paylı mülkiyete konu bir taşınmazın (arsa, arazi, bahçe ve tarla gibi) bölünmesi halinde ekonomik değerinin azalması mümkündür. Bin metrekarelik bir arazi yirmi paya bölünürse, elli metrekarelik arazilere bölünmüş olacaktır. Bu durumda elli metrekarelik arazinin ekonomik değeri yüksek olmayacağından bin metrekarelik arazi satılır ve satım bedeli paydaşlar arasında bölünür. Burada bahsedilen satışların tamamı açık arttırma yoluyla satıştır. Tüm paydaşların (maliklerin, ortakların, sahiplerin) açık rızasının varlığı halinde açık arttırma yalnızca paydaşlar (malikler, ortaklar, sahipler) arasında yapılır. Ancak bir paydaşın bile rızası yoksa, açık arttırma dışarıya açık yapılır.
Bu konuda ayrıntılı makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Miras yoluyla intikal eden (kazanılan) tüm mallar (taşınır – araç, araba, iş makinesi ve taşınmaz – ev, arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe ve banka hesaplarındaki para gibi) üzerinde mirasçıların her birinin ayrı ayrı mülkiyet (maliklik, sahiplik) hakkı vardır. Bu mülkiyet hakkı kanun gereği ELBİRLİĞİ MÜLKİYETİDİR. Bu mülkiyette zorunlu bir ortaklık mevcut olup, mirasçıların (paydaşların, maliklerin) tek başına tasarrufta bulunması (satım, rehin, haciz, ipotek gibi) mümkün değildir. Tüm ortaklar (paydaşlar, mirasçılar, malikler, sahipler) ancak ortak kararla tasarrufta (satım, haciz, rehin, ipotek gibi) bulunabilirler. Bu durum çoğu zaman mirasçılar arasında sorun çıkarmaktadır. Bu nedenle mirasçılardan her biri miras kalan malların (taşınır – araç, araba, iş makinesi ve taşınmaz – ev, arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe ve banka hesaplarındaki para gibi) paylaştırılmasını isteyebilir. Bu paylaştırma elbirliği mülkiyetinin paylaştırılması şeklinde gerçekleşir. Açılması gereken dava ise, izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davasıdır.
Miras yoluyla intikal eden (kazanılan) tüm mallar (taşınır – araç, araba, iş makinesi ve taşınmaz – ev, arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe ve banka hesaplarındaki para gibi) üzerinde mirasçıların her birinin ayrı ayrı mülkiyet (maliklik, sahiplik) hakkı vardır. Bu mülkiyet hakkı kanun gereği ELBİRLİĞİ MÜLKİYETİDİR. Bu mülkiyette zorunlu bir ortaklık mevcut olup, mirasçıların (paydaşların, maliklerin) tek başına tasarrufta bulunması (satım, rehin, haciz, ipotek gibi) mümkün değildir. Tüm ortaklar (paydaşlar, mirasçılar, malikler, sahipler) ancak ortak kararla tasarrufta (satım, haciz, rehin, ipotek gibi) bulunabilirler. Bu durum çoğu zaman mirasçılar arasında sorun çıkarmaktadır. Bu nedenle mirasçılardan her biri miras kalan malların (taşınır – araç, araba, iş makinesi ve taşınmaz – ev, arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe ve banka hesaplarındaki para gibi) paylaştırılmasını isteyebilir. Bu paylaştırma elbirliği mülkiyetinin paylaştırılması şeklinde gerçekleşir. Açılması gereken dava ise, izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davasıdır.
İzale-i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davası, paylı veya elbirliği mülkiyetiyle (örneğin miras kalan tüm mallar üzerindeki mülkiyet) birden fazla paydaşın – ortağın – MİRASÇININ sahip olduğu taşınır veya taşınmaz (gayrimenkul) malın ortaklığının sona erdirilmesiyle münferid malikliğin (sahipliğin) oluşmasına imkan veren dava türüdür.
Elbirliği mülkiyetinde (miras malları üzerindeki mülkiyet); birden fazla paydaş, mirasçı (ortak, malik) mevcut olup, bu maliklerin (mirasçıların) mülkiyet hak ve yetkisi tüm mal üzerindedir. Bir diğer deyişle mülkiyet hakkı paylara ayrılmamış, tüm maliklerin (sahiplerin, ortakların, MİRASÇILARIN) mülkiyet hakkı eşyanın (taşınır veya taşınmaz, araç, araba, arsa, ev, arazi, tarla veya bahçe gibi) tümü üzerindedir.
Mirasçıların (ortakların, sahiplerin, maliklerin) her biri kendi paylarına karşılık gelen mülkiyet üzerinde, paylı mülkiyettekinin aksine SEBESTÇE TASARRUF EDEMEMEKTEDİR. Tasarruftan kasıt, örneğin mirasçılardan biri, miras konusu malın (terekenin) kendi payına düşen kısmını satamaz, haciz veremez, rehin veya ipotek kuramaz.
Mirasçılardan her biri, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete geçirilmesini talep edebilmektedir. Böylece mirasçıların her biri, mallar üzerindeki mülkiyeti paylı mülkiyete çevirerek, diğer paydaşlardan (ortaklardan, maliklerden) izin veya rıza almadan tasarrufta bulunabilir (satım yapabilir, rehin veya ipotek kurabilir, haciz koydurabilir.). Bu paylaştırma payın belirlenmesi şeklinde olabileceği gibi, malların satılarak paraya çevrilmesi ve mirasçılara dağıtılması şeklinde de olabilir. Bu davaya izale – i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davası denilmektedir. Elbirliği ile mülkiyetin paylaştırılması paylı mülkiyetin paylaştırılmasıyla aynı nitelikte olup yazı devamında paylı mülkiyetin paylaştırılması anlatılmıştır.
Paylı mülkiyetin paylaştırılması, mirasçılardan (ortaklardan, paydaşlardan, maliklerden) her birinin talebiyle gerçekleşebilmektedir. Mirasçı (paydaş, ortak, malik, sahip) malın payının kendisine verilmesini talep edebilir.
Örneğin bir tarlanın, arazinin arsanın veya bahçenin BÖLÜNEREK kendi payına düşen kısmın kendisine verilmesini talep edebilir. Bu bölünmenin sağlanabilmesi için malın bölünebilir olması gerekmektedir.
Bölünemeyen malların maddi olarak (fiziki olarak) bölünerek paylaştırılması mümkün değildir. Örneğin bir arabanın mirasçısı, arabanın bölünerek kendi payına düşen kısmının kendisine verilmesini talep edemez. Bu durumda ancak MALIN SATILARAK SATIŞ BEDELİ ÜZERİNDEKİ PAYININ kendisine verilmesini talep edebilir.
Mirasçı (paydaş, malik, ortak, sahip) bölünebilir mallarda da (arsa, arazi, bahçe, tarla gibi) malın bölünerek payına düşen kısmın kendisine verilmesini isteyebileceği gibi malın satılarak satım bedelinden payına düşen kısmın kendisine verilmesini de talep edebilir. Ancak bölünmenin mümkün olduğu durumlarda öncelikle satım istenemez.
Malın bölünebilir olması, ancak bölünmesi halinde ekonomik değerinin yitirilmesi halinde de bölünmeye (aynen taksim) karar verilmez. Mal satılarak satım değeri paydaşlar arasında paylaştırılır. Örneğin paylı mülkiyete konu bir taşınmazın (arsa, arazi, bahçe ve tarla gibi) bölünmesi halinde ekonomik değerinin azalması mümkündür. Bin metrekarelik bir arazi yirmi paya bölünürse, elli metrekarelik arazilere bölünmüş olacaktır. Bu durumda elli metrekarelik arazinin ekonomik değeri yüksek olmayacağından bin metrekarelik arazi satılır ve satım bedeli paydaşlar arasında bölünür.
Miras konusu malların (terekenin) dağıtımı da bölünmeden yapılabilir. Bu durumda paylaştırılan malların ekonomik değerlerinin farklı olması halinde mahkemece bir miktar paranın ekonomik değeri az olan malın verildiği mirasçıya, diğer mirasçılardan verilmesini talep edebilir. Örneğin; 2 arazi ve 1 arabanın miras olarak kaldığı bir terekede, mirasçılardan birine araba, diğerine arazinin biri, diğerine de diğer arazi verilebilir. Bu durumda ekonomik değeri yüksek olan malın verildiği mirasçı, diğer mirasçılara denkleştirme payı ödemekle yükümlü tutulabilir. Böylece malların satımının veya bölünmesinin önüne geçilerek aynen taksim gerçekleşmiş olur. Burada bahsedilen satışların tamamı açık arttırma yoluyla satıştır.
Tüm mirasçıların (paydaşların, maliklerin, ortakların, sahiplerin) açık rızasının varlığı halinde açık arttırma yalnızca mirasçılar (paydaşlar, malikler, ortaklar, sahipler) arasında yapılır. Ancak bir mirasçının bile rızası yoksa, açık arttırma dışarıya açık yapılır.
Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus ecrimisil davasıdır. Mirasçılardan biri miras kalan malların bir kısmını veya tamamını kullanamıyorsa veya kullanması engelleniyorsa, diğer mirasçılara karşı ecrimisil davası açabilmektedir. Bu dava diğer mirasçılara karşı açılabildiği gibi, tereke (miras konusu) mal veya mallardan fayda sağlayan üçüncü kişilere karşı da açılabilir.
Ecrimisil davasının diğer mirasçılara karşı açılabilmesi için intifadan (yararlanmadan) men ihtarının gönderilmesi gerekmektedir. Bir diğer deyişle; terekeden (miras konusu maldan) yararlanmayan mirasçının, diğer mirasçıların tereke (miras konusu) maldan yalnız başlarına yararlanmasına rızasının olmadığını açıkça belirtmelidir.
İntifadan (yararlanmadan) men ihtarı uygulamada noter aracılığıyla ihtarname gönderilmesiyle gerçekleşmektedir. Örneğin; tereke (mirasa konu mallar) mirasçılarının A, B ve C kişilerinin olduğu durumda, tereke konusu mallardan biri araziyse (tarla, bağ veya bahçe) ve B ve C kişisi tarafından işlenip ekin elde edildiğinde, diğer mirasçı A bu ekinden faydalanamamaktadır. A; Arazinin işlenmesi karşılığındaki bedel olan ecrimisil bedelini B ve C’den talep edebilmektedir. Ancak bu talep için intifadan (yararlanmadan) men ihtarı çekilmiş olması gerekmektedir. Aynı arazinin mirasçı OLMAYAN D kişisi tarafından işlendiği durumda ise mirasçı A, D’den ecrimisil bedelini talep edebilmekte olup, intifadan (yararlanmadan) men ihtarını çekmesine gerek yoktur.
Bu konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.
Ecrimisil alacağına ilişkin yazımızı buradan inceleyebilirsiniz.
İzale – i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davasına ilişkin yazımızı buradan inceleyebilirsiniz.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde; hak sahiplerinin (maliklerin) İZNİ VEYA MUVAFAKATİ ARANMAKSIZIN, imar planında kalan taşınmazların (arazi, tarla, bağ, bahçe ve binalı veya binasız arsa) bir kısmının veya tamamının yeniden ada ve parsel oluşturulmasına, müstakil, hisseli (paylı) veya kat mülkiyeti (bağımsız bölüm, daire) şeklinde maliklere (taşınmaz sahiplerine) dağıtılmasına olanak vermektedir. Bu yetki belediyelere, belediye sınırları dışındaysa valiliklere verilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinde; hak sahiplerinin (maliklerin) İZNİ VEYA MUVAFAKATİ ARANMAKSIZIN, imar planında kalan taşınmazların (arazi, tarla, bağ, bahçe ve binalı veya binasız arsa) bir kısmının veya tamamının yeniden ada ve parsel oluşturulmasına, müstakil, hisseli (paylı) veya kat mülkiyeti (bağımsız bölüm, daire) şeklinde maliklere (taşınmaz sahiplerine) dağıtılmasına olanak vermektedir. Bu yetki belediyelere, belediye sınırları dışındaysa valiliklere verilmiştir.
Kanun maddesine göre; imar planının tamamında veya bir kısmında bulunan taşınmazınız (yapılı veya yapısız arsanız, araziniz, tarlanız, bahçeniz gibi) İZNİNİZ aranmadan, belediye tarafından, İmar Kanunu madde 18 kapsamında başka yere taşınabilir. Bu taşıma işlemi yapılırken birden fazla malikin farklı taşınmazları (arsa, arazi, tarla, bağ veya bahçe) birleştirilerek başka bir bölgeden benzer nitelikteki taşınmaza kaydırılabilir. Bu durumda hiç tanımadığınız kişilerle ortak (paylı) mülkiyetinizin olduğu yeni taşınmazlar (arsa, arazi, bağ veya bahçe, tarla gibi) meydana getirilebilir. Bütün bu hususlar yapılırken, kanun maddesi gereği maliklerin onayı aranmaz.
18. maddenin uygulanmasında taşınmazın yüzde kırk beşine (%45) kadarı ortaklık payı olarak (DOP, düzenleme ortaklık payı) kamuya devredilebilir. Yine bu devir işleminde malikin rızası aranmaz. Bir başka deyişle 18. maddenin uygulanmasından ötürü taşınmazınızın yüzde kırk beşine (%45) kadar olan kısmı, BEDELİ ÖDENMEKSİZİN kamuya (devlete, belediyeye) tescil edilebilir.
Kesinti yapılan DOP payları yol, park, meydan, çocuk bahçesi, cami, karakol gibi umumi hizmet veren yapılar için kullanılır.
İmar planı 30 günlük askı süreci boyunca belediye panosundan ilan edilir. İmar planından herhangi bir zararınızın bulunması veya imar planında hatalar olması durumunda, imar planına bu 30 günlük sürede itiraz edilebilir. İtirazın istediğiniz gibi sonuçlanmaması halinde, iptal davası açılabilir.
Düzenleme ortaklık payının kesilmesinden sonra kalan taşınmaz miktarı (metrekaresi) mevzuat gereği müstakil bir parselin olması gereken metrekare miktarından daha az ise; belediye tarafından hisseli (paylı) ortaklık oluşturulacak şekilde toplulaştırma yapılabilmektedir. Bir diğer deyişle; düzenleme payı çıkarıldıktan sonra taşınmazın büyüklüğü ayrı bir parsel oluşturmaya yetmiyorsa, halihazırdaki başka ve parsel oluşturmaya yetecek büyüklükteki taşınmaza hisse verilerek, paylı (hisseli) mülkiyet oluşturulabilir. Yani hiç tanımadığınız biri veya birileriyle ortaklık durumu söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda anlaşma imkanı bulunmadığından paylı (hisseli) mülkiyetin paylaştırılması (izale – i süyu, ortaklığın giderilmesi davası) talep edilebilir.
Paylı mülkiyetin paylaştırılması, ortaklardan (paydaşlardan, maliklerden, hissedarlardan) her birinin talebiyle gerçekleşebilmektedir. Paydaş (ortak, malik, sahip) malın payının kendisine verilmesini talep edebilir. Örneğin bir tarlanın, arazinin arsanın veya bahçenin BÖLÜNEREK kendi payına düşen kısmın kendisine verilmesini talep edebilir. Bu bölünmenin sağlanabilmesi için malın bölünebilir olması gerekmektedir. Ayrıca taşınmazlar (arsa, arazi, bağ ve bahçe) için asgari büyüklük gibi kanuni koşulları sağlaması gerekmektedir. Bu koşulları sağlamazsa, aynen taksim (yani payı olan kısmın ayrıca bölünerek verilmesi) mümkün değildir. Yalnızca satış yoluna gidilerek satış değeri üzerindeki payını talep edebilecektir.
Bölünemeyen malların maddi olarak (fiziki olarak) bölünerek paylaştırılması mümkün değildir. Bu durumda ancak MALIN SATILARAK SATIŞ BEDELİ ÜZERİNDEKİ PAYININ kendisine verilmesini talep edebilir.
Paydaş (malik, ortak, sahip) bölünebilir mallarda da (arsa, arazi, bahçe, tarla gibi) malın bölünerek payına düşen kısmın kendisine verilmesini isteyebileceği gibi malın satılarak satım bedelinden payına düşen kısmın kendisine verilmesini de talep edebilir. Ancak bölünmenin mümkün olduğu durumlarda öncelikle satım istenemez. Malın bölünebilir olması, ancak bölünmesi halinde ekonomik değerinin yitirilmesi halinde de bölünmeye (aynen taksim) karar verilmez. Mal satılarak satım değeri paydaşlar arasında paylaştırılır.
Örneğin, paylı mülkiyete konu bir taşınmazın (arsa, arazi, bahçe ve tarla gibi) bölünmesi halinde ekonomik değerinin azalması mümkündür. Bin metrekarelik bir arazi yirmi paya bölünürse, elli metrekarelik arazilere bölünmüş olacaktır. Bu durumda elli metrekarelik arazinin ekonomik değeri yüksek olmayacağından bin metrekarelik arazi satılır ve satım bedeli paydaşlar arasında bölünür. Burada bahsedilen satışların tamamı açık arttırma yoluyla satıştır.
Tüm paydaşların (maliklerin, ortakların, sahiplerin, hissedarların) açık rızasının varlığı halinde açık arttırma yalnızca paydaşlar (malikler, ortaklar, sahipler) arasında yapılır. Ancak bir paydaşın bile rızası yoksa, açık arttırma dışarıya açık yapılır.
3194 sayılı İmar Kanunu’nu incelemek için buraya tıklayablirsiniz.
İzale – i şüyu (ortaklığın giderilmesi) davasına ilişkin yazımızı buradan inceleyebilirsiniz.
İfraz kısaca; tapu kaydında TEK PARSEL olarak görülen taşınmazların (arazi, arsa, bağ, bahçe ve tarla gibi) yine tapu kaydında ayrılarak BİRDEN FAZLA PARSELE BÖLÜNMESİ işlemidir. Malikinin (sahibinin) tek olduğu büyük bir taşınmazın (örneğin 100.000 (yüzbin) metrekarelik, 100 dönümlük bir arazi veya arsanın tek bir kişiye ait olması) bölünmesi işlemine ifraz denir.
İfraz kısaca; tapu kaydında TEK PARSEL olarak görülen taşınmazların (arazi, arsa, bağ, bahçe ve tarla gibi) yine tapu kaydında ayrılarak BİRDEN FAZLA PARSELE BÖLÜNMESİ işlemidir. Malikinin (sahibinin) tek olduğu büyük bir taşınmazın (örneğin 100.000 (yüzbin) metrekarelik, 100 dönümlük bir arazi veya arsanın tek bir kişiye ait olması) bölünmesi işlemine ifraz denir.
Büyük arsa veya arazi (tarla, bağ veya bahçe gibi) sahibi kişiler, bazen bu taşınmazlarını BÖLEREK SATMAK istemektedir. Bunun sebebi bu kadar büyük bir taşınmazın satımının zor olmasıdır. Taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) sahibi (maliki) kişi, bazen ARSASININ BİR KISMINI satmak istemektedir. Bu durumda yapması gereken iki yol bulunmaktadır.
Bunlardan biri; tek parça halindeki taşınmaza (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) paylı mülkiyet şeklinde HİSSELİ satış yapmasıdır. Bu durumda taşınmaz tek parsel şeklinde olup, hissenin belli bir kısmı Örneğin yüzbin (100.000) metrekarelik TEK PARÇA taşınmazın onbin (10.000) metrekaresinin satılarak, bu tek parça taşınmazda alıcıya hisse verilmesi, örneğin yüzde onluk (%10) hisse verilmesi gibi) alıcıya satılmaktadır. Böyle bir satım paylı mülkiyet durumunu oluşturmakta, taşınmaza birden fazla kişinin sahip olmasına sebep olmaktadır. Bir diğer deyişle alıcı ve satıcı ortaklık kurmaktadır. Bu nedenle bahsedilen yol taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) sahipleri (malikleri) ve alıcılar tarafından tercih edilmemektedir.
İkinci yol ise büyük taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) malikinin ifraz işlemi yaparak, taşınmazını bölmesi ve parçalardan birini satması şeklindedir. Bu yol, ortaklık (paylı mülkiyet, hissedarlık) kurulmadığından satıcı ve alıcı tarafından daha çok tercih edilmektedir. Hukuki anlamda da daha az sorunun çıktığı yol, ifraz (ayırma) yoludur. Yukarıdaki örnekte, yüzbin metrekarelik (100.000) taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) sahibi (maliki) kişi, taşınmazının 10.000 metrekarelik kısmını ayırarak ifraz işlemi gerçekleştirmekte, onbin (10.000) metrekarelik ve doksanbin (90.000) metrekarelik iki farklı taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) parseli oluşturabilmektedir. Onbin (10.000) metrekarelik yeni ve ayrılmış parseli alıcıya satabilmekte, ortaklıktan oluşmasına engel olabilmektedir.
İfraz (ayırma) işleminin kullanılmasının uygulamadaki bir diğer önemli sebebi ise; yukarıdaki örnekte olduğu gibi yüzbin (100.000) metrekarelik, 100 dönümlük taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) tek seferde satılmasının zor olmasıdır. Bunun yerine, taşınmaz sahibi (maliki) ifraz işlemi gerçekleştirerek, yüzbin (100.000) metrekarelik, 100 dönümlük taşınmazını (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) 10 yeni parsele bölebilmekte ve dolayısıyla onbin (10.000) metrekarelik 10 yeni parsel oluşturabilmektedir. 100 dönümlük taşınmazı tek seferde satmaktan kurtulmakta, 10 dönümlük ayrı parseller halinde teker teker satabilmektedir.
Uygulamada yüz dönümlük bir taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) için alıcı bulmak zor bir durum olup 10 dönümlük bir taşınmaz için alıcı bulmak daha kolaydır. Bu nedenle ifraz (ayırma) tercih edilen bir yöntemdir.
İfrazın bazı hukuki ve teknik şartları mevcut olup, yazı devamında bu hukuki ve teknik şartlardan kısaca bahsedilecektir.
İfraz (ayırma) işlemi için her şeyden önce ifraz harcı ödenmeli. İfraza konu taşınmaz üzerinde ipotek, haciz gibi şerhlerin bulunmaması gerekir. İfraz (ayırma) işleminin projesi hazırlanmalı ve taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) bağlı bulunduğu Kadastro Müdürlüğü’nce proje onaylanmalıdır. Bütün bu işlemler tamamlandığında, taşınmazın bağlı bulunduğu belediyenin onayının alınması gerekmektedir. Taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe veya tarla gibi) belediye alanındaysa belediye encümeninden onay alınmakta, belediye mücavir alanı dışındaysa onay işlemi il idare kurulu tarafından yapılmaktadır. Belediyenin veya il idare kurulunun onayından sonra dosya bağlı bulunan tapu müdürlüğüne gönderilir ve tapu müdürlüğünce ifraz (ayırma) tescil edilir. Bu aşamaların herhangi birinden onay çıkmaması halinde, onay vermeyen kuruma karşı İDARE MAHKEMESİ’NDE İPTAL DAVASI AÇILABİLMEKTEDİR. İfraza (ayırma) ilişkin bir takım yasal düzenlemeler olup, istenildiği gibi ifraz yapılamamaktadır.
Örneğin tarım arazilerinin ifrazı (ayırması), ifraz sonucu oluşturulacak arazilerin asgari büyüklüğü karşılaması halinde mümkündür. 5403 sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu’na göre;
“Belirlenen parsel büyüklüğü; mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektar ve marjinal tarım arazilerinde 0,2 hektardan küçük olamaz. Tarım arazileri bu büyüklüklerin altında ifraz edilemez, bölünemez veya küçük parçalara ayrılamaz. Ancak çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir.”
Benzer nitelikteki bilgileri içeren bir başka yazıya ulaşmak için buraya tıklayınız.
Taşınmaz tiplerine göre ifrazın şartlarını belirten makale için buraya tıklayınız.
5403 sayılı Toprak Koruma Ve Arazi Kullanımı Kanunu için buraya tıklayınız.
3194 sayılı İmar Kanunu için buraya tıklayınız.
TKGM’nin (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün) ifraz işlemini nasıl gerçekleştirdiğine ilişkin anlatım için buraya tıklayınız.
Tapu iptal ve tescil davası, kanuna aykırı ve yolsuz olarak düzenlenen tapunun iptalini, hak sahibine tescilini sağlayan davadır. Aşağıda bu davanın açılabileceği durumların bir kısmından bahsedilecektir.
Tapu iptal ve tescil davası, kanuna aykırı ve yolsuz olarak düzenlenen tapunun iptalini, hak sahibine tescilini sağlayan davadır. Aşağıda bu davanın açılabileceği durumların bir kısmından bahsedilecektir.
Örneğin A kişisi T taşınmazını karşılıksız olarak (bağış) B kişisine devretmek istemektedir. Ancak tapuda bu işlemi satım işlemi gibi gösterirse, işlem muvazaalı bir işlemdir ve iptali mümkündür. Bu dava türü; mirasçıların bir kısmı tarafından, mirasçıların diğer kısmından veya tamamından malların kaçırılması nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasıdır.
Örneğin A, B ve C mirasçılarının olduğu bir durumda, A mirasçısı mal kaçırmak amacıyla, mirasbırakana ait bir taşınmazı, mirasbırakan hayattayken kendisine veya 3. bir kişiye devretmektedir. Mirasçı (muris) A’nın amacı, mirasbırakan hayattayken bir taşınmazı üçüncü bir kişiye veya kendisine devrederek, o taşınmazın (arsa, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) terekeye (miras mallarına) dahil olmasını, dolayısıyla diğer mirasçıların, o taşınmazdan (arsa, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) pay sahibi olmalarını engellemektedir. Bu durumda hak kaybına uğrayan mirasçılar, tapu iptal ve tescil davası açarak, taşınmazın tekrar terekeye (miras mallarına) katılmasını sağlayarak, taşınmaz üzerinde hak sahibi olabilmektedirler. Bu durum genellikle kırsal bölgelerde kız çocuklarının mirastan hak elde edememesi için kullanılmaktadır.
Örneğin mirasbırakan babanın (B) 2 erkek (E1 ve E2 ) ve 1 kız (K) çocuğu vardır. Babaya ait 2 adet taşınmazın (arsa, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) olduğu varsayılsın. Baba (mirasbırakan) hayattayken bu taşınmazları erkek çocuklar (E1 ve E2) adına geçirmektedir. Bu işlem bir bağışlama işlemi olmasına rağmen tapuda satım işlemi olarak gösterilmektedir (muvazaa). Baba öldüğünde, terekede (miras mallarında) hiç mal kalmadığından (taşınmazlar erkek çocuklara geçirildiğinden) kız çocuğunun taşınmazlar (tereke, miras malları) üzerinde hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Ancak kız çocuğu (K) işlemin muvazaalı (bağış işlemi olmasına rağmen satım işlemi olarak gösterilmesini) olduğuna dayanarak, tapu iptal ve tescil davası açabilmektedir. Bu dava sonucunda iki taşınmaz da (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) tereke malı (miras malı) olarak sayılacak ve kız çocuğu, taşınmazlarda miras payı oranında hak sahibi olacaktır. Bu davaya tapu iptal ve tescil davası denmektedir. Bu dava, ancak mirasbırakanın ölümünden sonra açılabilmektedir. Bununla birlikte davanın bir zamanaşımı ve hak düşürücü süresi bulunmamaktadır. Yukarıdaki örnekle birlikte; babanın (mirasbırakanın) mallarını 2. eşine devrettiği, mirasçılardan yalnızca bir veya birkaçına devrettiği, önceki veya sonraki evliliğinden olan çocuklarına devrettiği durumlarda muris (mirasbırakan) muvazaasında bahsedilir ve tapu iptal ve tescil davası açılır.
Örneğin piyasa değeri 200.000TL (ikiyüzbin) olan bir taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi), zor durum nedeniyle 30.000TL’ye (otuzbin) satılması halinde aşırı yararlanmadan (gabin) söz edilir. Bu durumda aşırı yararlanmaya (gabin, TBK m.28) dayanılarak tapu iptal ve tescil davası açılarak, devredilen taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) devreden kişiye (eski malike) tekrar tescili sağlanabilir. Bununla birlikte taşınmazın değerinin geri kalan kısmının tahsili için de dava açılabilir.
Hata (yanılma, TBK m. 30); sözleşmenin kurulması sırasında (örneğin tapu devrinin yapılması sırasında) esaslı hataya düşen kişi, sözleşme ile bağlı olmaz. Bir diğer deyişle tapunun kendisine geri tescil edilmesini (tapu iptal ve tescil davası) isteyebilir. Esaslı hata halleri ise;
gibi hallerdir.
Bu durumlarda tapu iptal ve tescil davası açılarak tapunun iptali ve tescili sağlanabilmektedir. Hile (aldatma, TBK m.30); sözleşme taraflarından birinin diğerini aldatması halinde gerçekleşir. Burada aldatılan (hile yapılan) hususun esaslı olup olmaması önemli değildir. Bununla birlikte; sözleşmenin (örneğin tapu devir sözleşmesinin) tarafı olmayan üçüncü kişinin aldatmasıyla sözleşme kurulmuşsa, sözleşmenin karşı tarafının bu aldatmayı bilmesi veya bilebilecek durumda olması halinde de aldatmanın (hilenin) varlığı mevcut olup, aldatılan taraf sözleşmeyle bağlı değildir.
Örneğin taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) almak isteyen kişi, taşınmazın sahibi tarafından aldatılırsa, taşınmazın devriyle birlikte yeni malik tapu tescilinin iptaliyle zararını isteyebilmektedir. Arsanın imara açık olmamasına rağmen imara açıkmış gibi gösterilmesi, arsaya çıkılabilecek kat sayısının fazla gösterilmesi, arsanın büyüklüğünün (metrekaresinin) fazla gösterilmesi, arazi vasfının (nelerin ekileceğinin) yanlış gösterilmesi, arazinin büyüklüğünün (metrekaresinin) fazla gösterilmesi, tarlanın vasfının (nelerin ekileceğinin) yanlış gösterilmesi, tarlanın büyüklüğünün (metrekaresinin) fazla gösterilmesi, evin oda sayısının veya metrekaresinin fazla gösterilmesi, evin katının yanlış belirtilmesi gibi tüm durumlarda aldatma söz konusu olup, aldatılan taraf sözleşmeyle bağlı değildir. Bu nedenle tapu iptal ve tescil davası açarak tapu tescilinin iptalini ve zararının ödenmesini talep edebilmektedir. Aldatılan kişi tapu iptal ve tescil davası açmadan, taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) kendisinde kalmasını sağlayabilir ve zararının eski malikten tahsilini talep edebilir.
Korkutma (ikrah, TBK m.37 ve devamı); sözleşme taraflarından birinin (örneğin tapu devir sözleşmesinde alıcının), diğer tarafça (satıcı) veya üçüncü bir kişi tarafından (satıcının arkadaşı, akrabası gibi) korkutulması halinde, korkutulan tarafın sözleşmeyle bağlı olmaması halidir. Hileden farklı olarak, korkutmanın üçüncü bir kişi (sözleşme tarafı olmayan) tarafından yapılması halinde, sözleşmenin diğer tarafının bu durumdan bilgisi olması veya bilebilecek olması gerekmektedir. Bir diğer deyişle, korkutulan kişinin (alıcı) sözleşme yaptığı kişi (satıcı), korkutmayı bilmiyorsa veya bilebilecek durumda değilse bile, korkutulan kişi (alıcı) sözleşmeyle bağlı değildir. Ancak sözleşme yapılan kişi (satıcı), korkutmayı bilmiyor veya bilebilecek durumda değilse, korkutulan kişi (alıcı) tarafından sözleşmenin iptali (tapu iptali) istenirse, sözleşmenin karşı tarafına (satıcıya) hakkaniyete uygun bir tazminat ödeyebilmektedir. Bahsedilen korkutma, sözleşme tarafının (alıcının) kendisine veya yakınına yönelik olabileceği gibi kendisinin veya yakınlarının malvarlığına karşı da olabilir.
Korkutma haline örnek olarak; taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) alınmaması durumunda alıcının kardeşine, arkadaşına zarar verileceğinin belirtilmesi, alıcının başka bir malına zarar verileceğinin belirtilmesi, alıcının yakınlarının başka bir malına zarar verileceğinin belirtilmesi durumları gösterilebilir.
Alıcı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesindeki yükümlülüklerini (örneğin paranın verilmesi, başka bir işin yapılması gibi) yerine getirmesi halinde, kararlaştırılan gün geldiğinde, satıcının taşınmazı alıcıya devretmesi gerekmektedir.
Satıcı, taşınmazı alıcıya devretmezse, alıcı tarafından tapu iptal ve tescil davası açılabilmektedir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kişilerin tasarrufları (örneğin satım işlemleri, tapu devir işlemleri) hukuki sonuç doğurmamaktadır. Bir diğer deyişle, bu tasarruflar (taşınmaz satış işlemi) iptal edilebilir. Ayırt etme gücüne sahip olmayan kişi; eylemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayamayan ve değerlendiremeyen kişidir. Bir diğer deyişle akıl zayıflığı veya geriliği bulunan kişidir.
Örneğin devir sırasında uyuşturucu ve uyarıcı madde etkisi altında olmak, sarhoş olmak, yaşlılık veya benzeri nedenlerle (alzheimer gibi) akıl zayıflığı olan kişiler ayırt etme gücüne sahip değildir. Bu kişilerin yaptığı tüm işlemler hukuki sonuç doğurmayacağı gibi taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) devir işlemleri de hukuki sonuç doğurmaz ve iptal edilebilir.
Tapu devri sırasında ayırt etme gücüne sahip olmayan kişinin devir işlemi, daha sonra açılacak tapu iptal ve tescil davasıyla iptal edilebilmektedir.
Örneğin; hastane yapılması koşuluyla A kişisinin maliki olduğu arsanın B kişisine bağışlanması ve tapuda devri yapılması durumunda, bağışlanan B kişisi arsaya bağımsız bölüm mesken (ev) yapması halinde, bağışlayan A kişisi tapu iptal ve tescil davası açarak arsanın kendisine tescil edilmesini talep edebilir. Bağışlayan A kişisi, bağışlanan B kişisinin kendisinden önce ölmesi halinde, taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) yeniden kendisine (A kişisine) tescilini şart koşabilir. Bu durumda bağışlanan B kişisinin, A kişisinde önce ölmesi halinde, A kişisi tapu iptal ve tescil davası açarak taşınmazın tekrar kendisine devredilmesini talep edebilir. Bu koşul taşınmazın tapu siciline şerh edilebilir. Bağışlayan (A kişisi), bağışlanana (B kişisi) yükleme koyması halinde, yüklemeli bağıştan söz edilir.
Yüklemeli bağış; bağışlayanın (A kişisi), bağışlanandan (B kişisi) bir davranışta bulunmasını istediği bağışlamadır.
Örneğin A kişisi (bağışlayan) sahip olduğu binayı (taşınmazı) B kişisine (bağışlanan), bağımsız bölüm meskenlerden (evlerden, konutlardan) yarısını evsizlerin kullanımına sunması koşuluyla (yüklemesiyle) bağışlamışsa, yüklemeli bağış söz konusudur. Bu durumda; bağışlanan B kişisi tarafından, yüklemenin yerine getirilmemesi halinde, bağışlayan A kişisi veya mirasçıları tarafından tapu iptal ve tescil davası açılabilmektedir.
Yükleme, maddi olabileceği gibi manevi de olabilmektedir. Yükleme bağışlananın (B kişisinin) kendisinden istenilebileceği gibi taraf olmayan üçüncü kişiden de istenilebilmektedir. Yüklemenin sınırı ise; bağışlanan taşınmazın maddi sınırını geçmemelidir. Bir diğer deyişle yüklemenin külfetinin, bağışlanan taşınmazın değerinden fazla olması halinde, bağışlanan (B kişisi) yüklemeden kaçınabilir. Bunun dışında yüklemeden kaçınılması halinde, bağışlayan veya mirasçıları tarafından tapu iptal ve tescil davası açılabilir.Türk Medeni Kanunu m.295’e göre; aşağıdaki durumların varlığı halinde, bağışlama geri alınabilir. Bir başka deyişle taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) için tapu iptal ve tescil davası açılarak, bağışlanan taşınmazın tescili, bağışlanandan (B kişisinden) bağışlayana (A kişisine) geçirilebilir.
Bu durumların varlığında bağışlayan (A kişisi) bağışlamayı geri almak suretiyle tapu iptal ve tescil davası açabilmektedir.
Türk Borçlar Kanunu m.502 ve devamında, vekalet sözleşmesi düzenlenmiştir.
Vekalet sözleşmesi; vekilin, vekalet verenin bir işini görmeyi üstlendiği sözleşmelerdir. Birçok konuda vekalet sözleşmesi düzenlenebildiği gibi, gayrimenkul – taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) devri ve devralınması için de noterde vekalet sözleşmesi düzenlenebilmektedir. Vekil eden, söz konusu işin nasıl yapılacağını tespit eden, bir diğer deyişle iş sahibi kişidir. Vekil, vekil edenin emir ve talimatlarıyla bağlıdır.
Örneğin; A kişisi sahip olduğu T taşınmazını (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) devretmesi için B kişisine noterden vekalet vermişse, burada vekil eden A kişisi olup aynı zamanda iş sahibidir. Vekil ise B kişisi olup, A kişisinin emir ve talimatlarına uymak zorundadır. Vekilin (B kişisinin), vekil edenin emir ve talimatlarına uymayarak, vekil edenin (A kişisinin) zararına, kendisinin veya başkasının yararına iş yapması halinde, vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusudur.
Örneğin; A kişisi sahip olduğu ve 500.000TL (beş yüz bin lira) değerindeki E bağımsız bölüm evini (taşınmazını) devretmesi için B kişisine noterden vekalet vermişse ve vekil B kişisi, bu taşınmazı 50.000TL bedelle arkadaşı C kişisine satmışsa, vekaletin kötüye kullanılması söz konusu olur. Bu durumda devreden A kişisi, C kişisi aleyhine tapu iptal ve tescil davası açabilmektedir. Aynı zamanda bu davayla birlikte B kişisine de tazminat davası açılabilmektedir.
Belirtilmesi gereken bir diğer husus, vekalet sözleşmesinde taşınmazın vekil tarafından “dilediği bedelle” satılabileceği belirtilmişse de, vekil buna dayanarak taşınmazı istediği bedelle satamaz. Bu husus da sadakat yükümlülüğünün ihlali nedeniyle vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması sonucunu doğurur. Vekil eden taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) sahibi kişi, herhangi bir talimat vermemiş olsa bile, vekil, bu taşınmazı piyasa değerinin altına satamaz. Aksi durum vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılmasını doğurur. Bu husus da vekil edene tapu iptal ve tescil davası açma hakkıyla birlikte, vekile karşı da tazminat davası açma hakkını doğurur.
Örneğin; taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) maliki (sahibi) A kişisi, taşınmazını satması için emlakçılık yapan B kişisine vekalet verir ve vekil B kişisi de taşınmazı değerinin altında satarsa, vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması durumu ortaya çıkar. Bu durumda A kişisi, taşınmazın (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) yeni sahibine tapu iptal ve tescil davası açabilecektir. Bu davayla birlikte vekil olan emlakçı B kişisine de tazminat davası açabilecektir. Vekil eden A kişisi tapu iptal ve tescil davası açmadan da zararının tazmini için yalnızca alacak davası açabilmektedir.
Belirtilmesi gereken bir diğer önemli husus; taşınmazın iyiniyetli üçüncü kişiye devri halinde, zarara uğrayan eski maliğin vekil eden kişi, tapu iptal ve tescil davasını açamayacak olmasıdır. Bunun yerine vekile ve kötüniyetli üçüncü kişilere karşı zararının tazmini davası açabilecektir.
Örneğin; taşınmaz (arsa, arazi, bağ, bahçe, tarla, ev gibi) sahibi vekil eden A kişisi, B kişisine (vekil) vekalet vererek, 500.000TL değerindeki T taşınmazını satmasını istemişse ve vekil B kişisi taşınmazı arkadaşı olan C kişisine 50.000TL bedelle satmışsa, burada vekalet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olur. Bu durumda yukarıda da belirtildiği üzere vekil eden A kişisi, kötüniyetli yeni malik C kişisine karşı tapu iptal ve tescil davası açabileceği gibi, vekil B kişisi ve kötüniyetli yeni malik C kişisine karşı, zararının giderilmesi amaçlı alacak (tazminat) davası da açabilecektir. C kişisi taşınmazı 500.000TL bedel karşılığında iyiniyetli D kişisine devretmişse, artık vekil eden A kişisi, son malik olan iyiniyetli D kişisine karşı tapu iptal ve tescil davası açamayacaktır. Bunun yerine yalnızca vekil B kişisine ve kötüniyetli C kişisine, zararının tazmini amacıyla alacak (tazminat) davası açabilecektir.
Tapu iptal ve tescil davasının açılabilmesi için, aile konutu şerhinin işlenmesi şart değildir.
Örneğin; A il B’nin evli olması ve aile konutu olarak T evini (bağımsız bölüm mesken) kullanması ve taşınmazın B adına tescilli olması halinde, B bu taşınmazı yalnızca A’nın iznini alarak devredebilmektedir. Eşlerden B, A’nın iznini almadan taşınmazı (evi, bağımsız bölüm meskeni) C kişisine devrederse, diğer eş A kişisi, B ve C kişisine karşı tapu iptal ve tescil davası açabilecektir. Bu durumda mahkemece taşınmazın yeniden B kişisine tescili sağlanacaktır. Burada önemli olan iki husus bulunmaktadır. Birincisi, taşınmazın (bağımsız bölüm mesken, ev) tapu kaydında “aile konutudur” şerhinin bulunması şart değildir. İkincisi, taşınmazı (ev, bağımsız bölüm mesken) devralan C kişisinin iyiniyetli veya kötüniyetli olup olmaması önemli değildir. C kişisi iyiniyetli olsa bile, eşlerden A tapu iptal ve tescil davasını açabilmektedir.
Örneğin; müteahhit M ile arsa maliki A arasında kat (arsa payı) karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanması, inşaatın 30 daireden (bağımsız bölümden) oluşacak olması, inşaatın bitmesiyle birlikte 20 dairenin (bağımsız bölümün) müteahhite devredileceğinin taahhüt edilmesi halinde, inşaat bitmesine rağmen arsa sahibi A kişisinin, müteahhit M kişisine bağımsız bölümleri devretmemesi ya da eksik devretmesi halinde, müteahhit M kişisi A aleyhine tapu iptal ve tescil davası (tescile zorlama davası) açabilecektir. Bununla birlikte müteahhit, mahrum kaldığı kira bedellerini ve bunun dışında uğradığı tüm zararları, arsa sahibi A kişisinden isteyebilecektir.
Müteahhit, inşaatın finansmanı için, inşaatın bitiminde kendisine verilecek bağımsız bölümlerin bir kısmını başkasına satmak istemekteyse de, inşaat henüz tamamlanmadığı ve arsa maliki tarafından taahhüt edilen bağımsız bölümlerin henüz mevcut olmadığı ve devredilmediğinden, müteahhit, bağımsız bölümlerin maliki değildir. Bu nedenle böyle bir satımı gerçekleştiremez. Ancak; kat (arsa payı) karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan ve arsa sahibine yöneltebileceği bir alacak (bağımsız bölüm, ev devir alacağı) hakkı vardır. Müteahhit, bu alacak hakkını üçüncü kişilere devredebilir.
Alacağın devri sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, adi yazılı şekilde yapılması gereklidir. Böyle bir durumda, sözleşmeye göre oluşan bağımsız bölümlerinin devir zamanı geldiği zaman (borç muaccel hale geldiği zaman), müteahhitin alacağın devri yoluyla bağımsız bölüm alacak hakkını devrettiği üçüncü kişiler de, arsa sahibine karşı tapu iptal ve tescil davası açabilmektedir.
Örneğin; müteahhit M ile arsa sahibi A arasında arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmış olsun. Bu sözleşme gereğince müteahhit, 30 adet bağımsız bölümün (dairenin, evin) mevcut olacağı inşaat yapmayı, arsa sahibi A’nın ise, 20 bağımsız bölümü (daireyi) inşaat bitiminde müteahhit M’ye devretmeyi taahhüt etmiş olsun. Müteahhit M, inşaatın dış cephe ve elektrik tesisatı işleri için, üçüncü kişi olan C kişisiyle, 2 bağımsız bölümün (dairenin) devri karşılığında anlaşmış olsun. Burada müteahhit M, bağımsız bölümlerin maliki olmadığından, bağımsız bölümleri devretmeyi taahhüt edemez. Ancak, müteahhit M, sözleşme gereğince arsa sahibi A’dan alacaklıdır. Müteahhit M, bu alacak için alacağın devri sözleşmesi düzenleyebilir.
Müteahhit M, C kişisiyle 2 bağımsız bölüm (daire) alacağının devri karşılığında sözleşme imzalamış olsun. İnşaatın bitmesi ve arsa sahibi A’nın borcunun (20 tane bağımsız bölüm daireyi devretme borcu) muaccel (talep edilebilir) hale gelmesi halinde, arsa sahibi A’nın üçüncü kişi C’ye ve müteahhit M’ye bağımsız bölüm daireleri tamamen veya kısmen devretmekten kaçınması halinde, müteahhit M ve üçüncü kişi C, arsa sahibi A aleyhine tapu iptal ve tescil davası (tescile zorlama davası) açabilmektedirler. Arsa sahibi A’nın, arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesini müteahhit M ile yapmasına rağmen, sözleşme konusu arsayı B kişisine devretmesi halinde, müteahhit M’nin yeni malik B kişisine karşı herhangi bir talepte bulunma hakkı yoktur. Müteahhit M, zararını bir tek eski malik sözleşme tarafı A’ya karşı öne sürebilecektir. Ancak; kat (arsa payı) karşılığı inşaat sözleşmesinin tapu kütüğüne şerh edilmesi halinde, müteahhit, sözleşmeden kaynaklı alacaklarını B’ye karşı ileri sürebilecektir.
Müteahhit M, eski malik A ile yaptığı sözleşmede, inşaatın bitmesiyle birlikte bir takım bağımsız bölümlerin (dairelerin) kendisine devrini kararlaştırmışsa ve sözleşme tapu kütüğüne şerh edilmişse, arsa sahibi A kişisinin arsayı B kişisine devretmesi halinde, inşaatın bitmesiyle devri taahhüt edilen bağımsız bölümlerin yeni malik B tarafından müteahhit M’ye devredilmesi gerekmektedir. Yeni malik B’nin devirden kaçınması halinde, müteahhit M, B’ye karşı tapu iptal ve tescil davası (zorlama tescil davası) açabilecek ve kira bedelleri başta olmak üzere uğranılan zararların tahsilini B’den talep edebilecektir. Yine müteahhidin alacak hakkı olan bağımsız bölümleri üçüncü kişilere (örneğin inşaatın dış cephe ve elektrik işlerini yapan C kişisine) devretmesi halinde (alacağın devri halinde), müteahhit M’nin alacağını talep edebileceği zaman geldiğinde (örneğin inşaat bittiğinde), alacağın devri alacaklısı C, arsanın yeni sahibi B’den bağımsız bölüm alacağının kendisine devrini isteyebilir.
Yeni malik B’nin, alacağın devri alacaklısı C’ye karşı devirden kaçındığı durumda C, B aleyhine tapu iptal ve tescil davası (tescile zorlama davası) açabilmekte ve başta kira alacağı olmak üzere, tüm zararlarını talep edebilmektedir.Arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmeleri, arsanın mülkiyetinin müteahhide geçirilmesi ve inşaat bittikten sonra bir takım bağımsız bölümlerin, eski arsa malikine tescil edilmesi şeklinde de yapılabilir. Bu durumda inşaatın bitmesiyle birlikte arsanın eski sahibi A, arsanın yeni sahibi ve müteahhit M’ye karşı tapu iptal ve tescil davası (tescile zorlama davası) açabilecek, bununla birlikte başta kira alacağı olmak üzere tüm zararlarını talep edebilecektir.
Konuya ilişkin ayrıntılı makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Bir başka makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Bir diğer makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Muris muvazaasına ilişkin makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Aile konutuna ilişkin tapu iptal ve tescil davasının bir kararı için buraya tıklayabilirsiniz.