Aile hukuku kapsamında aşağıda sayılan konular ve sayılmayan diğer tüm konularla ilgili olarak İHS Hukuk & Danışmanlık ile iletişime geçebilir, hukuki destek ve profesyonel yardım talep edebilirsiniz.
Aile hukuku kapsamında aşağıda sayılan konular ve sayılmayan diğer tüm konularla ilgili olarak İHS Hukuk & Danışmanlık ile iletişime geçebilir, hukuki destek ve profesyonel yardım talep edebilirsiniz.
Türk Medeni Kanunu m.120’ye göre; “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.”
Kanuna göre her ne kadar nişanlılık, evlenmeye zorlama hakkı vermese de, nişanın bozulması halinde bir takım hukuki sonuçlar öngörülmüştür.
Bunlar;
şeklindedir.
Türk Medeni Kanunu m.120’ye göre; “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.”
Kanuna göre her ne kadar nişanlılık, evlenmeye zorlama hakkı vermese de, nişanın bozulması halinde bir takım hukuki sonuçlar öngörülmüştür.
Bunlar;
şeklindedir.
Maddi tazminat; ancak nişanlılığın tek taraflı olarak bozulması halinde söz konusu olur. Bir başka deyişle, nişanlı tarafların BİRLİKTE karar alarak nişanı bozması halinde, maddi tazminat davası açılamamaktadır. Kanuna göre, nişanı haksız yere bozan (örneğin geçerli bir sebebi olmamasına rağmen nişanı bozan kişi) veya nişanın diğer tarafça bozulmasına HAKSIZ BİR ŞEKİLDE sebebiyet veren kişinin (örneğin, nişanlısını darp eden, nişanlısına hakaret eden veya aile konutunun planlandığı yerden başka bir yere tayin çıkartan kişinin) maddi tazminat sorumluluğu bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, nişanın her bozulmasında maddi tazminat konusunun ortaya çıkmayacağıdır. Nişanı bozan veya nişanın karşı tarafça bozulmasına neden olan kişinin KUSURLU OLMASI gerekmektedir. Nişanı bozan kişinin veya nişanın bozulmasına sebebiyet veren kişinin kusuru olmaması halinde, maddi tazminat söz konusu olmayacaktır. Örneğin; nişanlısına veya nişanlısının anne babasına hakaret eden kişi, nişanın bu sebeple bozulması halinde maddi sorumluluğu bulunacaktır. Ancak, elinde olmayan nedenlerden ötürü başka bir şehre taşınan kişinin kusurundan bahsedilemeyeceği için, bu nedenle nişanın bozulması halinde, maddi tazminat sorumluluğundan bahsedilemeyecektir.
Nişanın bozulmasından kaynaklanan maddi tazminat davası, yalnızca kusuru dolayısıyla nişanın bozulmasına sebep olan nişanlıya karşı açılabilmektedir. Kusurlu nişanlının ana ve babasına veya ana ve babası gibi davranan kişilere (dayı, amca, dede, nine gibi) karşı AÇILAMAZ. Ancak bu kişilere (nişanlının anne babası veya anne babası gibi davranan kişilere) karşı genel hükümlere göre (örneğin sebepsiz zenginleşme, bir malın iadesi konulu eda davası gibi) maddi tazminat davası açılabilmektedir.
Nişanın bozulmasında kusuru olmayan veya daha az kusuru bulunan taraf, kusurlu nişanlıya karşı maddi tazminat davası açabileceği gibi, kusuru olmayan veya daha az kusuru olan nişanlının ana ve babası veya ana ve babası gibi davranan kişiler de (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi) KUSURLU NİŞANLIYA karşı maddi tazminat davası açabilmektedir. Örneğin; nişanlılar A ve B kişilerinin arasındaki nişan, A kişisinin B kişisine hakaret etmesi nedeniyle bozulmuştur. B kişisi, A kişisine karşı maddi tazminat davası açabileceği gibi, B kişisinin anne ve babası veya anne ve babası gibi davranan kişiler de (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi) A kişisine karşı maddi tazminat davası açabilmektedir. B kişisinin babası, sahip olduğu evi kiraya vermemiş, tadilat yapmış ise, bu durumda mahrum kaldığı ve harcadığı paraları, A kişisinden maddi tazminat olarak talep edebilecektir. Ancak; bu durumda da A kişisinin anne ve babası veya anne babası gibi davranan kişilerden isteyemeyeceğinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bununla birlikte, genel hükümlere göre (sebepsiz zenginleşme, eda davası) dava açma hakkı bulunmaktadır.
Kusurlu nişanlıdan talep edilebilecek zarar, nişan giderleri ve evlenme amacıyla yapılan harcamalar ve katlanılan maddi fedakarlıklardır. Örneğin; evlenince oturulacak evin tutulması, kirasının ödenmesi, eşya alınması, tadilat yapılması, davetiye basılması, gelinlik – damatlık alınması, çeyiz harcamaları, balayı için otel ödemesinin yapılması gibi zararlar maddi tazminat zararı kapsamında olup, kusuru olmayan veya az kusurlu nişanlı tarafından, kusurlu nişanlıdan talep edilebilecektir. Bununla birlikte yukarıda da bahsedildiği gibi; az kusurlu veya kusuru olmayan nişanlının ana ve babası ya da ana ve babası gibi davranan kimseler (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi) tarafından da, kusurlu nişanlıdan bu zararlar istenebilecektir.
Az kusurlu veya kusuru olmayan nişanlı, evlenmeye güvenerek işinden ayrılmışsa ya da daha iyi iş tekliflerini geri çevirmişse, kusurlu nişanlıdan yine maddi tazminat talep edebilecektir. Bir diğer deyişle, uğranılan zararlar (evlenince oturulacak evin tutulması, kirasının ödenmesi, eşya alınması, tadilat yapılması, davetiye basılması, gelinlik – damatlık alınması, çeyiz harcamaları, balayı için otel ödemesinin yapılması gibi) maddi tazminat adı altında istenebileceği gibi, MAHRUM KALINAN ALACAKLAR DA maddi tazminat şeklinde istenebilmektedir. Örneğin, kusursuz veya az kusurlu nişanlının işini bırakması, iş tekliflerini geri çevirmesi gibi zararlar, mahrum kalınan zararlardır. Yine kusursuz veya az kusurlu nişanlı; kendisine ait evi, aile konutu olarak kullanma amacıyla kiraya vermemişse, mahrum kalınan alacak olup maddi tazminat konusunu oluşturmaktadır.
Tazminat talep etme hakkı olan ana ve babalar veya ana ve baba gibi davranan kimseler (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi), yalnızca nişanlılar için yaptıkları masrafları (sahibi olduğu eve tadilat yapmaları, kiraya vermemeleri gibi) talep edebilmektedirler. Kendileri için yaptıkları masrafları talep edemezler. Örneğin, kusuru olmayan nişanlının babası, düğünde giymek için aldığı takım elbisesinin masrafını, kusurlu nişanlıdan talep edemezken, nişanlıların evlenince oturması için tadilat yaptığı evin masraflarını, kusurlu nişanlıdan talep edebilecektir.
Manevi tazminat; Türk Medeni Kanunu m.121’e göre, “Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” denilmek suretiyle düzenlenmiştir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, yalnızca üzüntü duymak, psikolojik sıkıntılar çekmek manevi tazminat için YETERLİ DEĞİLDİR. Kusurlu olmayan nişanlının, kusuru olan nişanlıdan manevi tazminat talep edebilmesi için, kusurlu nişanlının kusursuz nişanlının KİŞİLİK HAKLARINA saldırıda bulunması gerekmektedir. Örneğin kusurlu nişanlı A’nın, kusursuz nişanlı B’ye hakaret etmesi, B’yi darp etmesi halinde, kusursuz nişanlı B’nin kusurlu nişanlı A’dan manevi tazminat isteme hakkı BULUNACAKTIR.
Hediyelerin iadesi; Türk Medeni Kanunu m.122’ye göre, “Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Nişanlılar, nişanlıların anne babası ve anne baba gibi davranan kişiler (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi) genellikle, nişanlanma yapıldığı sırada ve sonrasında, birbirlerine hediye verirler. Nişanın bozulması halinde bu hediyelerin ne olacağına dair hükümler düzenlenmiştir.
Hediyelerin geri iadesi davasında, KUSURUN BİR ÖNEMİ yoktur. Bir başka deyişle, nişanın bozulmasında kusurlu olan taraf ve yakınları da hediyelerin iadesini talep edebileceklerdir. Hediyelerin iadesi davası, NİŞANLILARA yöneltilir. Bir diğer deyişle, nişanlılar A ve B arasındaki nişanın bozulması nedeniyle, A kişisi B kişisinden hediyelerin iadesini dava ile talep edebileceği gibi, B kişisi de A kişisinden hediyelerin iadesini talep edebilir. Nişanın neyden ve kimden kaynaklı bozulduğunun, kusurun olup olmadığının ve kime ait olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Davanın açılacağı nişanlı veya dava açacak nişanlının ergin olmaması (18 yaşından küçük) olması halinde, dava, veli – vasiye karşı veya veli – vasi tarafından açılmalıdır.
Kanun metninde de görüleceği üzere, yalnızca ALIŞILMIŞIN DIŞINDAKİ hediyeler iade talep edilebilecektir. Hediyelerin iadesi davası açılabilmesi için, hediyelerin alışılmışın dışında olması gerekmektedir. Yine bu davada istenebilecek hediyelerin, maddi değeri bulunması gerekmektedir. Örneğin verilen mektuplar veya fotoğraflar için (maddi değeri olmadığından) hediyelerin iadesi davası açılamaz. Bununla birlikte, nişan töreni sırasında verilen çiçeğin iadesi için de (alışılmışın dışında bir hediye olmadığı için) hediyelerin iadesi davası açılamaz. Ancak; nişan yüzüğü, para, mücevher, altın, bilezik ve değerli eşyalar (bilgisayar, araba vs. gibi) için hediyelerin iadesi davası açılabilecektir.
Kullanılıp tüketilen veya kullanıldıkça eskiyen eşyalar için hediyelerin iadesi davası açılamaz. Örneğin; ayakkabı, giyim eşyası, gıda gibi eşyalarda hediyelerin iadesi davası açılamaz.
Hediyelerin maddi değerinin TARAFLAR İÇİN yüksek olması halinde, kural olarak hediye olağan dışı hediyedir ve iadesi talep edilebilecektir. Burada önemli olan husus, maddi değerin genel şartlara göre değil, tarafların ekonomik durumlarına göre şekillenmektedir. Örneğin; bir küçük ev aleti, A kişisi için değerli olmakla birlikte, B kişisi için değerli olmayabilmektedir.
Hediyelerin geri verilmesini nişanlının kendisi isteyebileceği gibi, nişanlının anne babası veya anne babası gibi davranan kişiler de (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi) isteyebilirleri. Ancak bu hediyelerin, hediyelerin iadesi davasında istenebilmesi için, DİĞER NİŞANLININ KENDİSİNE verilmesi gerekmekte, hediyelerin iadesi davasının da diğer nişanlıya karşı açılması gerekmektedir. Nişanlıların anne ve babasının veya anne ve baba gibi davranan kişilerin (amca, dayı, teyze, yakın arkadaş, dede, nine gibi), diğer nişanlının anne ve babasına veya anne ve babası gibi davranan kişilere verdiği hediyeler, hediyelerin iadesi davasıyla NİŞANLIDAN İSTENEMEZ. Bu durumda genel hükümlere göre (sebepsiz zenginleşme, eda davası) dava açılması gerekmektedir. Örneğin, A ve B kişisi nişanlanmıştır. Nişan sırasında nişanlı A, diğer nişanlı B’ye altın bilezik takmıştır. Nişanlı A’nın anne C kişisi ise, diğer nişanlı B’ye altın saat takmış, yine C kişisi diğer nişanlı B kişisinin annesi D kişisine de, altın kolye takmıştır. Nişanın bozulması halinde, nişanlı A kişisi B kişisinden, taktığı altın bileziği hediyelerin iadesi davası kapsamında B kişisinden talep edebilecek, Nişanlı A’nın annesi C kişisi, diğer nişanlı B kişisine taktığı altın saati, B kişisinden hediyelerin iadesi davasında talep edebilecek, ANCAK; nişanlı A’nın annesi C kişisi, diğer nişanlı B’nin annesi D kişisine taktığı altın kolyeyi, hediyelerin iadesi davası kapsamında, diğer nişanlı B KİŞİSİNDEN VEYA veya diğer nişanlı B kişisinin annesi olan D KİŞİSİNDEN TALEP EDEMEYECEKTİR. Bunun için genel hükümlere göre (sebepsiz zenginleşme, eda davası) dava açması gerekmektedir.
Nişanın evlenme dışında herhangi bir sebeple (ölüm gibi) bozulması durumunda, hediyelerin iadesi davasının açılabileceği, kusurun önemli olmadığı yukarıda belirtilmiştir. Bu nedenle nişanlılardan birinin ÖLÜMÜ nedeniyle nişanın bozulması halinde, ölen nişanlının mirasçıları da hediyelerin iadesi davası açabilmektedir.
Hediyelerin nasıl iade edileceği ise şu şekilde düzenlenmiştir: Hediyeler öncelikle AYNEN, aynen mevcut değilse MİSLEN, mislen iade de mümkün değilse BEDELİNİN (para karşılığı bedelinin) iade edilmesi gerekmektedir. Hediyeler aynen mevcut ise, bir diğer deyişle tüketilmemiş, harcanmamış ve kullanılamaz hale gelmemişse, hediyelerin aynen iadesine karar verilmelidir. Hediye kullanılmış, karşılıksız bir şekilde kısmen veya tamamen elden çıkarılmışsa, kalan kısmı verilerek borçtan kurtulma gerçekleşmektedir. Bir diğer deyişle, hediyenin iadesi yükümlülüğü altındaki nişanlı, hediyeyi iyiniyetli kullanmış veya karşılıksız şekilde kısmen ya da tamamen elden çıkarmışsa, elinde mevcut durumuyla iade yükümlülüğü altındadır. Örneğin; hediye edilen sıfır kilometre araç kullanılmışsa, yeniden sıfır kilometre aracın iadesi gerekmemekte, mevcut haliyle iade edilmesiyle birlikte iadesi yeterli olmaktadır.
Hediyeler iyiniyetli elden çıkarılması halinde, karşılığı olan bedelin iadesi istenir. Örneğin; hediye edilen altın saat, iyiniyetli şekilde değerinin altında satılmışsa, satış bedeli iade edilerek hediyenin iadesi gerçekleşmektedir. Kötüniyetli elden çıkarmada ise, hediyenin piyasa karşılığının iade edilmesi gerekmektedir. Örneğin, nişanın bozulacağını anlayan kişinin hediyeyi değerinin çok altında satarak elden çıkarması halinde, hediyenin gerçek değerinin iadesi gerekmektedir.
Hediyelerin aynen bulunmaması halinde, mislen iade yoluna gidilecektir. Mislen iade, hediyenin yerine geçen bir eşya ile iade edilmesi demektir. Örneğin, burma bileziğin veya altın saatin elden çıkarılması halinde, benzer nitelikte bir burma bilezik veya altın saat alınarak, iade isteyen tarafa verilmek suretiyle hediyelerin iadesi gerçekleşecektir.
Aynen iade mümkün değilse, mislen iade yoluna gidilmektedir. Hem aynen hem de mislen iadenin mümkün olmadığı durumlarda ise, bedelin (para karşılığı bedelin) iadesi gerekmektedir.
BAŞLIK PARASI, tartışmalı olup bazı kararlarda iade edilmesi gereken bir hediye olarak görülmekte, bazı kararlarda ise iade kapsamındaki bir hediye olarak görülmemekte ve iade edilmemesi gereken bir hediye olduğundan bahsedilmektedir.
Ayrıntılı makale için buraya tıklayabilirsiniz.
Kanun metni için buraya tıklayabilirsiniz.
Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesine göre; “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Zina, evlilik dışı cinsel ilişkidir. Zina konusunda cinsiyet ayrımı bulunmamaktadır. Bu hüküm, hem erkek hem de kadın için geçerlidir.
Eşler arasında sadakat yükümlülüğü bulunmakta olup, zina bu yükümlülüğe aykırı davranıştır. Eşlerden birinin zina yapması, diğer eşe boşanma davası açma hakkı vermektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesine göre; “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Zina, evlilik dışı cinsel ilişkidir. Zina konusunda cinsiyet ayrımı bulunmamaktadır. Bu hüküm, hem erkek hem de kadın için geçerlidir.
Eşler arasında sadakat yükümlülüğü bulunmakta olup, zina bu yükümlülüğe aykırı davranıştır. Eşlerden birinin zina yapması, diğer eşe boşanma davası açma hakkı vermektedir.
Zina, evli kadının kocası dışındaki bir erkekle cinsel birliktelik yaşaması hali olduğu gibi, evli erkeğin karısı dışındaki bir kadınla cinsel birliktelik yaşaması hali de zinadır. Ancak; evli bir erkeğin BİR BAŞKA ERKEKLE yaşadığı cinsel ilişki zina sayılmamaktadır. Bununla birlikte, evli bir kadının BAŞKA BİR KADINLA yaşadığı cinsel ilişki de zina sayılmaz. Bu tip durumlarda zina sebebiyle boşanma davası açılamayacaksa da, evlilik birliğinin temelinden sarsılması konulu boşanma davası açılabilmektedir.
Öpüşme, sarılma, yakın temaslarda bulunma gibi davranışlar zina SAYILMADIĞINDAN bu ve benzeri durumlarda zina sebebiyle boşanma davası açılamaz.
Eşinin zina yaptığının kabul edilebilmesi için, eşin KUSURLU olması gerekmektedir. Bir diğer deyişle, cebir ve şiddet kullanılarak ya da tehdit edilerek cinsel ilişkiye zorlanan eş aleyhine zina sebebiyle boşanma davası açılamaz. Örneğin BAYILTILARAK uyuşturucu madde verilerek tecavüze uğrayan eş aleyhine, zina nedeniyle boşanma davası açılamaz. Burada bahsedilen tehdidin, eşin kendi şahsına, eşine, çocuklarına yönelik olması ve yaşam ve vücut bütünlüğüne yönelik olması gerekmektedir. MALVARLIĞINA veya başka herhangi bir konuya ilişkin tehditlerde cinsel ilişki gerçekleşmişse, zina sebebiyle boşanma davası açılabilir.
Zina sebebiyle boşanma davasının açılabilmesi için, zinanın TEK BİR SEFER gerçekleşmiş olması yeterlidir. Bir başka deyişle süregelen bir aldatmanın varlığı şart değildir.
Zina; mutlak bir boşanma sebebi olduğundan, ispatı halinde boşanma gerçekleşmektedir. Başkaca herhangi bir araştırma yapılmasına gerek yoktur.
Zina sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için, diğer eşin zina yapan eşi AFFETMEMİŞ olması gerekmektedir. Bununla birlikte; zina sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için, zinanın öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her halükarda zinanın gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmemiş olması gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunu,’nun 162. maddesine göre; “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Hayata kast; eşlerden birinin, diğerinin yaşamını tehlikeye sokacak KASTİ davranışlarda bulunmasıdır. Burada önemli olan, fiilin AMACININ öldürme olmasıdır. İntihara teşvik etmek de hayata kast sayılmaktadır. Bununla birlikte, intiharı önlememe de bir çeşit hayata kasttır. Hayata kast, PASİF hareketlerle de mümkündür. Bir diğer deyişle, eşlerden birinin diğerinin intihar etmesine seyirci kalması da hayata kasttır. Örneğin eşlerden birinin diğerine silahını doğrultması, intihar etmeye teşvik etmesi, intihar eden eşini engellememesi hayata kast davranışlarıdır. Ancak; öldürme tehdidinde bulunmak hayata kast anlamı TAŞIMAZ. Hayata kastın oluşabilmesi için aktif veya pasif bir eylemin gerçekleşmesi gerekmektedir. Yalnızca tehdit, hayata kast boşanma sebebini oluşturmamaktadır. Hayata kast boşanma sebebine dayanmak için, eşin bu eylemi kasten, bir diğer deyişle KUSURLU bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Kasten olmayan, bir başka deyişle TEDBİRSİZLİKTEN kaynaklanan davranışlar için, bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılamaz.
Türk Medeni Kanunu,’nun 162. maddesine göre; “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Hayata kast; eşlerden birinin, diğerinin yaşamını tehlikeye sokacak KASTİ davranışlarda bulunmasıdır. Burada önemli olan, fiilin AMACININ öldürme olmasıdır. İntihara teşvik etmek de hayata kast sayılmaktadır. Bununla birlikte, intiharı önlememe de bir çeşit hayata kasttır. Hayata kast, PASİF hareketlerle de mümkündür. Bir diğer deyişle, eşlerden birinin diğerinin intihar etmesine seyirci kalması da hayata kasttır. Örneğin eşlerden birinin diğerine silahını doğrultması, intihar etmeye teşvik etmesi, intihar eden eşini engellememesi hayata kast davranışlarıdır. Ancak; öldürme tehdidinde bulunmak hayata kast anlamı TAŞIMAZ. Hayata kastın oluşabilmesi için aktif veya pasif bir eylemin gerçekleşmesi gerekmektedir. Yalnızca tehdit, hayata kast boşanma sebebini oluşturmamaktadır. Hayata kast boşanma sebebine dayanmak için, eşin bu eylemi kasten, bir diğer deyişle KUSURLU bir şekilde işlemesi gerekmektedir. Kasten olmayan, bir başka deyişle TEDBİRSİZLİKTEN kaynaklanan davranışlar için, bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılamaz.
Pek kötü davranış ise; eşlerden birinin diğerine uyguladığı hukuken kötü sayılacak davranışlardır. Örneğin; darp (yaralama, dövme), aç bırakma, normal olmayan yolla cinsel ilişkiye zorlama, vücut bütünlüğü ve sağlığını bozacak her türlü aktif veya pasif davranışta bulunma, psikolojik yıpratma pek kötü davranıştır. Eşlerden biri bu sebeplerin varlığı halinde, diğer eşe karşı pek kötü davranış sebebiyle boşanma davası açabilmektedir. Bu davranışın boşanma sebebi olması için, AĞIR bir davranış olması gerekmektedir. Bununla birlikte, bu davranışın BİR KERE uygulanması, pek kötü davranış sebebiyle boşanma davası açmak için yeterlidir.
Onur kırıcı davranış; eşlerden birinin, diğerinin onurunu kırması veya küçük düşmesi amacı ile yapılan davranıştır. Bu davranış, eşlerden birini kendisi veya çevresi nezdinde küçük düşürmelidir. Onur kırıcı davranış sebebine dayanılarak boşanma davası açılabilmesi için, bu davranışın AĞIR olması gerekmektedir. Bu nedenle aile içi küçük tartışmalar onur kırıcı davranış sayılamaz.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere; hayata kast, pek kötü davranış ve onur kırıcı davranış sebebine dayanılarak boşanma davası açılabilmesi için, bu davranışın öğrenildiği tarihten itibaren 6 AY içerisinde ve her halükarda davranışın gerçekleştiği tarihten itibaren 5 yıl içerisinde dava açılmalıdır. Yine, bu davranışlara maruz kalan eşin diğer eşi AFFETMESİ halinde bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılamaz.
Türk Medeni Kanunu madde 163’e göre; “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere küçük düşürücü suç işleme bir boşanma sebebidir. Ancak, HER SUÇ bu maddeye göre boşanma sebebi sayılmamaktadır. İşlenen suçun KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ suç olması gerekmektedir. Bununla birlikte; suç işleyen eşin mahkum olması, bir diğer deyişle hüküm giymesi veya bu suçtan dolayı kovuşturmaya tabi tutulması, ceza davasının açılmış olması şart değildir. Küçük düşürücü suçlara örnek olarak; zimmet, ihtilas, irtikap, RÜŞVET, HIRSIZLIK, DOLANDIRICILIK, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi suçlar gösterilebilir. Ayrıca KASTEN ÖLDÜRME, cinsel taciz, cinsel saldırı, adam öldürmeye teşebbüs, uyuşturucu ticareti yapmak, YAĞMA (gasp) gibi suçlar da küçük düşürücü suçlardandır. Bu suçlar kanunda sınırlı bir şekilde sayılmamıştır. İşlenen bir suçun küçük düşürücü suç olup olmadığı, toplumun ahlak anlayışına göre belirlenmektedir. Ancak, küçük düşürücü suçun şekli önemli değildir. Suç işlemekteki AMAÇ, bu konuda önem arz etmektedir. Örneğin; adam öldürme her ne kadar küçük düşürücü suç olarak algılansa da HAKSIZ TAHRİK veya meşru müdafaa altında adam öldürme suçu küçük düşürücü suç sayılmamaktadır.
Türk Medeni Kanunu madde 163’e göre; “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere küçük düşürücü suç işleme bir boşanma sebebidir. Ancak, HER SUÇ bu maddeye göre boşanma sebebi sayılmamaktadır. İşlenen suçun KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ suç olması gerekmektedir. Bununla birlikte; suç işleyen eşin mahkum olması, bir diğer deyişle hüküm giymesi veya bu suçtan dolayı kovuşturmaya tabi tutulması, ceza davasının açılmış olması şart değildir. Küçük düşürücü suçlara örnek olarak; zimmet, ihtilas, irtikap, RÜŞVET, HIRSIZLIK, DOLANDIRICILIK, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi suçlar gösterilebilir. Ayrıca KASTEN ÖLDÜRME, cinsel taciz, cinsel saldırı, adam öldürmeye teşebbüs, uyuşturucu ticareti yapmak, YAĞMA (gasp) gibi suçlar da küçük düşürücü suçlardandır. Bu suçlar kanunda sınırlı bir şekilde sayılmamıştır. İşlenen bir suçun küçük düşürücü suç olup olmadığı, toplumun ahlak anlayışına göre belirlenmektedir. Ancak, küçük düşürücü suçun şekli önemli değildir. Suç işlemekteki AMAÇ, bu konuda önem arz etmektedir. Örneğin; adam öldürme her ne kadar küçük düşürücü suç olarak algılansa da HAKSIZ TAHRİK veya meşru müdafaa altında adam öldürme suçu küçük düşürücü suç sayılmamaktadır.
Evlilikten ÖNCE hangi suç işlenmiş olursa olsun, bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılamaz. Bir diğer deyişle, küçük düşürücü suçun evlilik birliği içerisinde işlenmiş olması gerekmektedir.
Haysiyetsiz hayat sürme; toplumun ahlak, şeref ve namus değerlerine aykırı yaşam tarzının benimsenmesi ve bu yaşam tarzının devamlılık arz edecek şekilde sürdürülmesi demektir. Bir diğer deyişle, TEK seferlik bir davranış haysiyetsiz yaşam sürme olarak sayılmamaktadır. Haysiyetsiz bir yaşam sürmeden bahsedilebilmesi için DEVAMLILIK şarttır. Örneğin; eş cinsel ilişkiler, eşlerden birinin üçüncü bir kişi veya kişilerle SÜREKLİ bir şekilde evlilik dışı ilişki yaşaması, uyuşturucu madde ticareti yapmak, genelev işletmek, alkol ve kumar bağımlılığı, hayat kadını olarak çalışmak, insan ticareti yapmak, dilenmek haysiyetsiz yaşam sürme hallerindendir. Haysiyetsiz yaşam sürmeye dayanılarak boşanma davası açılabilmesi için, haysiyetsiz yaşam sürme eyleminin evlilik birliği içerisinde olması gerekmektedir. Evlenmeden önceki haysiyetsiz yaşam sürme halleri, bu maddeye dayanarak boşanma davası açılmasına imkan TANIMAMAKTADIR.
Diğer boşanma sebeplerinden ayrı olarak, küçük düşürücü suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme boşanma sebebinde herhangi bir zamanaşımı öngörülmemiştir. İlke olarak her zaman bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılabilir. Ayrıca bu maddeye dayanılarak boşanma davası açılabilmesi için, diğer eş adına evliliğin sürdürülemez olması gerekmektedir.
gibi tüm uyuşmazlıklar, konular aile hukuku alanına ilişkin olup bunlar ile ilgili olarak İHS Hukuk & Danışmanlık ile iletişime geçebilir, hukuki destek ve profesyonel yardım talep edebilirsiniz.